Bir zamanlar sokaklarda top koştururken hayalini kurduğumuz şey, “birlikte kazanmak”tı. Aynı mahalleden, aynı okuldan ya da farklı şehirlerden olsak bile, futbolun büyüsü hepimizi aynı potada eritir, kardeşlik duygusuyla sarıp sarmalardı. Ancak bugün ne yazık ki o duygular yerini kırgınlıklara, kutuplaşmaya ve bölgesel gerginliklere bırakmış durumda. Türkiye gibi çok renkli ve çok sesli bir coğrafyada, futbolun birleştirici etkisini yitirmesi, sadece spor camiası için değil, toplumun geneli açısından da kaygı verici bir durumdur.
Futbol, dünyada barışı ve kardeşliği temsil eden evrensel bir oyundur. Ancak ülkemizde son yıllarda yaşanan gelişmeler, bu güzel oyunun ruhuna ciddi bir darbe vurdu. Özellikle Türkiye liglerinde sıkça karşılaştığımız saha olayları, sadece takımlar arasındaki rekabetin değil, bölgeler arası gerginliklerin de gün yüzüne çıktığını gösteriyor. Trabzonspor-Samsunspor ve Sivasspor karşılaşmalarında olduğu gibi, Vanspor-Elazığspor play-off maçlarında yaşananlar da bunu açıkça ortaya koyuyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde artan tribün tansiyonu, sporun ruhuna aykırı bir şekilde, şehirlerarası gerilimin adeta fitilini ateşliyor.
Bu noktada Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) başta olmak üzere, ilgili tüm spor otoritelerinin ve medya kuruluşlarının çok daha hassas, çok daha bütünleştirici bir dil ve stratejiyle sürece müdahil olması gerekiyor. Çünkü bu sadece bir futbol meselesi değil; toplumsal barış, hoşgörü ve bir arada yaşama kültürü açısından da büyük bir sınavdır. Eğer bugünden itibaren sağduyu hâkim kılınmaz, gerekli yaptırımlar hayata geçirilmezse, futbolun ayrıştırıcı bir araç haline gelmesi kaçınılmaz olabilir.
Avrupa’daki örneklere bakıldığında, taraftarların tel örgüsüz statlarda, yan yana, coşku içinde maç izleyebildikleri bir futbol kültürü göze çarpıyor. Oysa bizde, futbol maalesef sadece saha içinde değil, saha dışında da kavgayla, düşmanlıkla ve nefretle anılır hale geldi. Bu tablo, ülke futbolunun marka değerine zarar vermekle kalmıyor, genç nesillerin zihninde de telafisi zor izler bırakıyor.
Unutmayalım, futbol sadece 90 dakikalık bir mücadele değildir. Aynı zamanda kültürdür, iletişimdir, barıştır, ortak sevinç ve ortak hüzündür. Bugün yaşanan ayrışmalar, sadece statlarda değil, toplumun farklı katmanlarında da yıkıcı etkiler yaratıyor. Gençler arasında kin tohumları ekiliyor, şehirler arası bağlar kopma noktasına geliyor. Halbuki futbolun misyonu, tam tersine, bu bağları güçlendirmek olmalıydı.
Bu nedenle çağrımız nettir: Türkiye Futbol Federasyonu, ilgili kulüpler, medya organları ve taraftar dernekleri derhal ortak akıl etrafında birleşmeli, ayrıştırıcı dil ve eylemler yerine bütünleştirici bir futbol anlayışını hâkim kılmak için harekete geçmelidir. Çünkü futbol, nefretin değil; sevincin, dostluğun, barışın dili olmalıdır.
Aksi takdirde, sadece oyunu değil, birlikte yaşama irademizi de kaybetmiş olacağız.
Salih YALÇIN