Okullar, 8 Eylül pazartesi günü yaklaşık 20 milyon öğrenciyle eğitim ve öğretime başlayacak.
Eğitimde fırsat eşitliğinin sözde olduğu ülkemizde, Karayazı’da okuyan öğrenciyle, paralı kolejlerde okuyanlar aynı kulvar da koşacaklar.
Aileler ve öğretmenler, çocukların en ideal şekilde eğitim ve öğretim görmesi konusunda hassasiyet gösterecek olsalar da bilgisayar, cep telefonu ve sanal medyanın zararlı etkileri karşısında çaresiz kalacak, körpe bedenleri; şiddetin, uyuşturucunun, sanal kumarın, kol gezdiği ortamlardan nasıl uzak tutabilirz diye endişe duyacaklar.
Rol modellerin yok denecek kadar azaldığı günümüzde, çılgınca bir yaşam biçiminin özendirildiği,mafya tipi yapılanmaların her TV kanalında sergilendiği gerçeğinden yola çıkıldığında ailelerin ve öğretmenlerin endişe duyacaklarını tahmin edebiliriz.
Evde ve okulda belli bir kontrol sağlanabilse de bu sınırların dışında risk faktörlerinin çokluğu can sıkıcıdır.
Sanal kumar, uyuşturucu, şiddet, silah, cinsellik, mafya ,akran zorbalığı ve sokak çeteleri gibi tehlikelerden çocuklarımızı uzak tutmak ülkenin beka meselesidir. Bu tür tehlikelerin en büyüğü ise çocukların ideolojik akımlara kaptırılması ve dini yapılanmaların tezgâhına düşürülmeleridir.
1968 yılında Erzurum’da bir dini cemaatin ilkokullar için dahi sorumlu belirlemesi 15 Temmuz’a giden yolun başlangıcı olarak unutulmamalıdır.
Kıyafet, kitap kırtasiye gibi okul ihtiyaçlarını fahiş fiyatlarla velilere dayatan, astronomik rakamlarla öğrenci kaydeden özel eğitim kurumları da bu tehlikelerin elbette ki dışında değildir.
Geleceğimizin umudu olan çocuklarımıza eğitim ve öğretim alanında fırsat eşitliği sağlamak elbette ki demokratik laik sosyal hukuk devletinin en temel görevidir.
Cumhuriyetle birlikte hayatımıza sunulan imkânlarla okuma şansı olamayanların dahi eğitim ve öğretim görerek yüksek makamlara ulaşmaları günümüzdeki yönetim kadrolarına bakılarak anlaşılabilir.
Bu sene okullara getirilen kıyafet standarttı ile kapitalist dünyanın dayattığı markalaşma yarışının önüne geçilmesi olumlu bir uygulamadır.
Sivil itaatsizlik adı altında pejmurde kıyafetle derse giren öğretmenler içinde bir kıyafet düzenlenmesi düşünülmelidir.
Bu tür yaklaşımların diğer alanlarda hayata geçirilmesi elbette ki toplumun beklentileri arasındadır.
İstikbalimizin teminatı olan gençlerimizi bilimin ışığında yetiştirmek ,onlara kültürel mirasımızın değerlerini verip her türlü zararlı alışkanlıklardan uzak tutmakla yarınlarımızı güvence. altına alabiliriz.
Öğretmenin,öğrenci ve veliden çekindiği okul ortamında, otoritenin varlığı şüphelidir. Bu münasebetle öğretmenin saygınlığını ve toplumdaki statüsünü korumak bu sürecin temel yaklaşımı olmalıdır.
Ezbere dayalı, muhakemeden uzak, test çözme ağırlıklı öğretim ile gençlerin yarınlara hazırlanması günü kurtarmak şeklinde yorumlanabilir.
Bilgi yarışmalarında Türkiye derecesi yapan gençlerin en basit sorularda dahi yanlış cevap verebilmeleri bu metotların durumunu izah eder niteliktedir.
Okulların ve öğretmenlerin öğrencilerine kavuşacağı 2025-2026 eğitim ve öğretim yılının velilere, öğrencilere ve eğitim camiasına hayırlı olmasını diler, başarılarla dolu bir eğitim yılının geçmesini temenni eder, ünlü düşünür Aristo’nun “ Gençleri akıl yönünden eğitip ,ahlaki yönden eğitemezseniz ileride başınıza bela alırsınız “ sözünü hatırlatmak isterim.
Erdal Güzel 06.09.2025 Erzurum